Türkiye'de 1960 askeri darbesiyle başlayan 71 Muhtırasıyla devam edip 12 Eylül’le bütün sistemi emperyalistlerin direktifleri doğrultusunda değiştiren darbeler silsilesi, 28 Şubat, 27 Nisan e-muhtırası ve nihayet 15 Temmuz darbe girişimiyle devam etti.
Bu darbe süreçlerinde bir başbakanın, iki bakanın idam edildiği, siyasetçilerin derdest edildiği, binlerce insanın doldurularak işkenceden ve dayaktan geçirildiği kara günler yaşandı.
Darbeciler, 12 Eylül’de de ülkeyi büyük bir hapishaneye dönüştürerek, insanımızın hürriyetini gasp etmişlerdir.
Tam kırk yıl önce gerçekleştirilen 12 Eylül darbesini kurgulayanı ve taşeronunun kimler olduğunu görmek istiyorsak, 1970’li yıllarda CİA Türkiye Şefliği yapan Paul Henze’nin, ABD Başkanı Jimmy Carter’a ilettiği “bizim çocuklar başardı” mesajına bakmamız yeterlidir. Kaldı ki, Vatanına ve milletine hizmet etmekle yükümlü olan, Anadolu insanının vergileriyle geçimlerini sağlayıp çocuklarına yedirip içiren darbeciler 12 Eylül sabahı ilk iş olarak NATO ve ABD’ye bağlılık yemini kurgu ve taşeron denklemini çok net ortaya koymaktadır.
Her neresinden bakarsanız bakınız emperyalizmin taşeronları tarafından gerçekleştirilen bu kanlı darbe sürecinde;
1 milyon 683 bin kişi fişlendi,
230 bin kişi yargılandı,
Bir sağdan bir soldan denilerek, 26 kişi idam edildi,
171 tutuklu işkence sırasında öldürüldü,
14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı,
30 bin kişi mülteci olarak yurtdışına çıkmak zorunda kaldı,
30 bin emekçi işinden atıldı,
23 bin 677 derneğin faaliyetleri durduruldu,
Siyasi partiler kapatıldı,
Anayasa askıya alındı,
TBMM lağvedildi,
Ve birçok gazete ve derginin yayınlarına son verildi.
Bununla birlikte, ilerleyen süreçte darbeciler, devlet anlayışını darbeci bir sistem algısıyla tesis ettiler. 1982 Anayasası defalarca değiştirilmesine rağmen, mevzuattan müfredata, bürokrasiden devlet felsefesine kadar devletin arterlerini silah zoruyla işgal etti.
Bugüne kadar kısmi anayasa değişiklikleri, hükümet sistemindeki ve bürokratik işleyişteki değişiklikler darbeler sistematiğine karşı oldukça önemlidir. Tam bir arınış ancak, darbenin arkasındaki emperyalizmden içerideki etkenlere kadar darbe sistematiğini harekete geçiren bütün faktörlerle hesaplaşmakla ve paradigmal düzeyde bir değişimle mümkündür. Bu değişimin yolu ise 82 Anayasasında değişiklik yapmaktan öte yeni bir anayasayı ve buna bağlı yeni bir anayasal düzeni millet iradesinden süzüp bir toplumsal sözleşme şeklinde inşa etmekten geçmektedir.
Milletimizin darbelere karşı bilinçlenmiş, canı pahasına meydanlarda direnmiş ve direnecek olması yeni darbe tahayyüllerinin önünde güçlü bir set olarak durmaktadır. 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde milletin Amerikancı darbeye geçit vermeyişi tarihe adını altın harflerle kazımıştır. Unutulmamalıdır ki, 15 Temmuz emperyalistlerin ve Türkiye düşmanlarının ülkemize yönelik gerçekleştirdiği son saldırı olmayacaktır. Ne yazık ki bu topraklarda yaşamanın bedeli diğer coğrafyalara nazaran tarihin bütün bölümlerinde ağır olmuştur.
Siyasi, askeri ve ekonomik güç odaklarının Türkiye’ye karşı giriştikleri kuşatma operasyonu artık bir sır olmaktan çıkmış, bazı ülke yöneticilerinin söylem ve fiilleriyle ayyuka çıkmıştır. Şüphesiz bu kuşatmanın yarılması milletimizin birbirine kenetlenmesiyle mümkün olacaktır. Tarih, Anadolu’da Haçlı Seferleri’nden beri tekerrür etmektedir.
15 Temmuz’da darbeye karşı meydanlara inen ilk Konfederasyon olarak, darbeler düzenine karşı değişim iradesine öncülük ettik etmeye devam ediyoruz. Kamuda darbeci düzenin ürünü olan yasakların kalkması, özgürlüklerin genişletilmesinde Memur-Sen olarak büyük katkılarımız oldu.
Bu vesileyle büyük Memur-Sen aile olarak, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin millet iradesine, bağımsızlığımıza ve kutsallarımıza karşı her türlü güç ve girişiminin karşısında durma kararlılığımızı yineliyoruz.