2021 yılının ilk Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantısı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda gerçekleştirildi.
Gerçekleştirilen toplantıya, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Toç Bir-Sen Genel Başkanı Hüseyin Öztürk, Memur-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları ve KPDK’da temsilcisi bulunan kurumların bürokratları katıldı.
Gündeme ilişkin konuşmaların ardından Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın kamu görevlilerini ilgilendiren önemli gündem maddeleri üzerine konuştu. Yalçın, resmi gündeme ilave olarak seyyanen zam, gelir vergisi, ek ödeme, ek gösterge, derece kademe sınırlaması, 4688 sayılı Kanun, Yardımcı Hizmetliler gibi konuları da gündeme getirdi.
*Genel Başkan Ali Yalçın’ın Konuşmasından Öne Çıkan Başlıklar:*
*KPDK’nın Önemi*
2019 yılının Aralık ayında ortaya çıkan 2020 Mart ayından bugüne de Türkiye’yi etkisi altına alan Pandemi’nin belirleyici olduğu bir gündemi yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Bu gündemin en çok etkilediği mecraların başında hiç kuşkusuz çalışma hayatı, emek kesimi, emek mücadelesi, kamu görevlileri ve kamu hizmetleri geliyor. Benzer şekilde çalışma hayatının, sendikal kulvarın vazgeçilmezi olan “sosyal diyalog mekanizmaları” da virüs ve neden olduğu pandemiden küçümsenmeyecek düzeyde etkilendi. Kamu görevlileri sendikacılığı kulvarının önemli demokratik katılım-sosyal diyalog mekanizması olan KPDK’yı uzunca bir süredir ilk kez yüz yüze ve aynı ortamda gerçekleştirebiliyoruz. Bu süreçte KPDK açısından, gecikmeli yapılan, yapılamayan ve gündemli gerçekleştirilen gibi farklı birçok ilki yaşadık. Kamu görevlileri sendikacılığının toplu sözleşme süreci ve masası dışındaki en kapsayıcı kulvarı ve sosyal diyalog mekanizması hiç kuşkusuz Kamu Personeli Danışma Kurulu’dur. KPDK, çalışmalarını toplantı günü ve masasıyla sınırlı olmaksızın yürüttüğü dönemlerde; ortak akıl, ortak bakış, birlikte sorun görme ve çözme zemini oldu. Sistemi, mevzuatı, kamu yönetimi v hizmetlerini hepsinden öte kamu görevlilerini olumsuz etkileyen büyük ya da küçük çaplı birçok sorun, pozitif iklim oluşturan birçok karar KPDK perspektifiyle çözüme kavuşturulmuştur. 4/C garabetini sona erdiren, görevde yükselme uygulamalarındaki aksaklıkları gideren çalışmalar KPDK zemininde gerçekleştirildi. Sözleşmeli personelin ek ödeme bağlamındaki muadili kadroları belirleyen, ek ödemede mahsuplaşma sistematiğini üreten kararlar KPDK’nın katılım ve diyalog imkânıyla üretildi. Bu çerçevede, biz Memur-Sen olarak KPDK’yı; toplu pazarlık masasının yükünü hafifleten, elini güçlendiren, birlikte düşünme ve üretme vasatını yükselten, çözümü bulma ve uygulama süreçlerini hızlandıran kolektif irade ve karar mekanizması kabul ediyoruz.
*İlgili Gündem Maddeleriyle Alakalı Çalışma Grubu, Komite ya da Komisyon Oluşturulmalı*
KPDK toplantılarının gündemsiz olması hatasından kurtulmak konusundaki doğru tavrı not ediyoruz. Fakat kurtulmamız gereken bir yanlışı ya da pozitif bir bakışla ifade etmek adına hayata geçirmemiz gereken bir doğruyu da belirtmek isterim. KPDK, yılda iki gün toplanmakla sınırlı kalmasın. Kurulun her toplantısı sonrasında, karara bağlanmayan gündem maddeleri ile bir sonraki Kurul toplantısının belirlenmiş gündem maddeleri konusunda çalışma yapılsın. Bu çerçevede ilgili gündem maddeleriyle ilgili, bilgi notu veya rapor hazırlayacak ortam çalışma grubu, komite ya da komisyon oluşturulsun. Böylece hem gündem maddelerine yönelik hazırlık, hem de hem de alınan kararlara yönelik ortak çalışma-karar zeminleri üretilmiş olur. 2021 yılı Mart KPDK’sı yılın hem ilk hem de 6. Toplu Sözleşme öncesi son KPDK olmak yönüyle ayrıca bir öneme haizdir. Beraberinde sözleşmeli personel ve görevde yükselme gibi kamu personel sisteminin ve kamu görevlilerinin de temel gündemi olan konular önceliğinde toplanması da kayda değerdir.
Ancak, KPDK’yı sadece bu iki gündemle gerçekleştirmek hem bazı gerçekleri ıskalamaya hem de yapamadığımız bir KPDK’nın oluşturduğu boşluğu yok saymaya neden olur. Bu gerçekten hareketle biz, gönderilen gündem yanında olması gereken gündem maddeleri çerçevesinde de değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşacağız. Bugün ki toplantı, yazılı gündem maddeleri yönüyle öznesindeki bütün kamu görevlilerine umut üreten, adalet ve hakkaniyet üreten kararların alındığı bir şekilde sonuçlanmalıdır. Emek tarafı da işveren tarafı da bu beklenen sonuç için olabildiğince katkı yapmalı, uzlaşmaya dönük çaba ortaya koymalıdır. Diğer taraftan dün konfederasyon olarak kamu oyuna deklare ettiğimiz gündem maddeleri konusunda da genel anlamıyla işveren tarafından, özelde ise ilgili kurum temsilcilerinden makul, adil ve ortak bakış hassasiyeti beklediğimizi de bu vesileyle ifade edelim. Çalışma hayatının geneline, kamu görevlilerine, kamu personel sistemine, personel mevzuatına ve kamu görevlileri sendikacılığı kulvarına dair tespit, eleştiri, öneri ve tekliflerimizi de dile getireceğiz. Sözleşme personel ve görevde yükselme gündem maddelerine ilişkin Soner Başkanımızın yaptığı/yapacağı sunum çerçevesinde konu ile ilgili veri, bilgi ve genel teklifler yer aldığı için çok ayrıntılı bir değerlendirme yapmayacağım.
*Türkiye’nin İçinde Bulunduğu Ekonomik Gündem*
Koronavirüs pandemisi, insan ve insanla ilgili bütün alanları bir şekilde yüzeysel ya da derinlikli etkiledi, etkilemeye de devam ediyor. Uzaktan eğitim, uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma, çevrimiçi mesai, aylıksız izin, tam kapanma, kısa çalışma ödeneği, iş akdini fesih yasağı, izin, istifa ve emeklilik yasakları, asli kadro dışında salgın görevleri (Filyasyon ve vefa destek grupları) gibi birçok kavram, kurum ve uygulama hayatımızda ilk defa somutlaştı ve yer edindi. Ekonomilerin, diplomatik ilişkilerin, uluslararası çatışma ve çekişmelerin pandemiden farklı şekilde etkilenme nasibi aldığı gerçeğini de yan tarafa koyalım. Hayatımıza giren maske hem kamu hem de birey için istikrarlı bir harcama kalemine dönüştü. Teşvikler, sosyal koruma kalkanı, aşı geliştirme ve satın alma konusunda ortaya konulan çabalar, uluslararası kuruluşların sarsılan saygınlığı, ana gündem olan iç savaş konularının dahi zihinlerde ve görsellerde etkisini yitirmesi gibi bir doğal ya da zorlanan gerçekliği yaşadık, yaşıyoruz. Kamu maliyesinin gelir tarafında azalmanın, gider tarafında bilinemeyen ve belirlenemeyen ama kesinlikle makul görülen artışların yaşandığı bir dönemdeyiz. Teşvik paketleri, tedbir paketleri, teşmil uygulamaları hiç olmadığı kadar yaygınlaştı ve sıradanlaştı. En az zarar, en az hasar, en hızlı şekilde çıkış gibi hedeflerin farklı mecralarda olduğu gerçeği de bu dönemin hatırdan çıkarılmaması gereken konularından biridir. İnsanın hayatta, insanlığın ayakta kalma çabası, tedbir-korku ikilemine düşme kaygısı, ekonominin daraldığı, üretimin azaldığı, rekabetin daha önce olmadığı düzeyde arttığı, emek tarafının daha fazla riskle karşı karşıya bırakıldığı bir dünya görseli de hem pandemi ile hem de pandemiden bağımsız olarak yaşanıyor. Covid-19 pandemisinin büyük ölçüde etkilediği alanların başında hem mikro hem makro verilerle, hem küresel hem bölgesel hem de yerel ölçeklerle ekonomi-finans yer alıyor. Bütün dünyada makro ve mikro ekonomik verilerde istikrar artık eskisinden çok daha zor. Ekonominin büyümesi noktasında yakın tarihte açıklanan veriler Çin ve Türkiye ile bir iki ülke hariç dünyanın hemen bütünün de ekonominin küçüldüğünü gösteriyor. Türkiye ekonomik büyümeye ilişkin bu sevindirici gelişmeye rağmen, bütçe gösterge ve gerçekleşmeleri, enflasyon, faiz ve kur tarafında yaşanan değişimler bakımından emek tarafını da sarsan makro ve mikro ekonomik verilere sahiptir. Türkiye’de ekonomi ve finans yönüyle herkesin dikkat kesildiği parametreler esas alındığında, sermaye ve kamu tarafına yönelik teşvik-tedbir ilişkisi devreye sokulmuş, emek tarafında ise belirli kayıplar üretecek şekilde tedbir mahiyetinde vazgeçmeler-sınırlılıklar üretilmiştir. (Kısa çalışma ödeneği, aylıksız izin vb.) 2020 ve 2021’in ilk üç ayı ekonomik büyümeden faize, kurdan altına, enflasyondan teşvik paketlerine, bütçe rakamlarından gerçekleşmelerine birlikte ele alındığında; maaş, gelir, hak ve beklenti kayıplarıyla karşı karşıya kalan kitlenin kamu görevlileri önceliğinde emek kesimi olduğu görülecektir.
* Bu Yıl “6. Dönem” Toplu Sözleşme Yılı*
Bundan yaklaşık 20 ay önce bu salonda 5. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri için bir aradaydık. Yetkili Konfederasyon olarak Memur-Sen’in ve yetkili sendikalar olarak bağlı sendikalarımızın genele ve hizmet kollarına mahsus tekliflerini bu salonda, bu masada benzer bir görselle deklare etmiştir. Tekliflerimizi Türkiye’nin gerekleri ve gerçekleri ile ekonominin verileri ile kamu görevlilerinin haklı beklentileri ile uyumlu olarak hazırladığımızı ısrarla ifade ettik. Buna karşın Kamu İşveren Heyeti tarafından, masaya ve kamuoyuna açıklanan karşı tekliflerin gerçeklerden kopuk, verilerle uyumsuz, hedeflerle çelişkili, tahminler noktasında geçersiz olduğu bilgisini de dile getirmiştik. Bu zeminde 5. Dönem Toplu Sözleşme İşverenin uzlaşmaz tavrı, Hakeminde İşverenine yakın durma tarzı nedeniyle uzlaşmazlık ve adaletsizlikle sonuçlandı. 5. Dönem Toplu Sözleşme özellikle mali haklar bakımından kamu görevlilerini mağdur ederken, kamu bütçesini de gerçekle uyumlu olmayan verilerle hazırlama sorunu üretmiştir. Bugün, kamu görevlilerinin maaş ve ücretler konusunda yaşadığı sıkıntının mimarı İşveren, mühendisi Hakemdir. Bu yönüyle 5. Dönem Toplu Sözleşmenin ürettiği zaralar, kayıpları, sıkıntıları ve sorunları tazmin ve telafi etmek ve gidermek için hem KPDK hem de 6. Dönem Toplu Sözleşme süreci son derece önemlidir. Kamu İşvereni ve Hakemi, 2020 için maaşlarda %4+%4 artış yaptı. 2020 yılsonu enflasyonu ,60 olarak açıklandı; bunun bir sonucu olarak hem birinci hem de ikinci altı ayda enflasyon farkı oluştu ve maaşlara yansıtıldı. Biz bu durumu neredeyse her seferinde söylüyor ve haklı çıkıyoruz. İşveren tarafı ise her seferinde bu durumun oluşmayacağını söylüyor ve istikrarlı bir şekilde yanılıyor. Bugün gerçekleştirdiğimiz KDPK yazılı olarak gönderilen gündemin yanında kamu görevlilerinin İşveren heyeti ve Hakemi kaynaklı 5. Dönem Toplu Sözleşme nedeniyle yaşadığı sıkıntıları da gündeminde değerlendirmelidir. Bu değerlendirme çerçevesinde tazmin ve telafi için ne yapılması gerektiğini, 6. Dönem Toplu Sözleşme öncesinde İşveren Heyetinde bakış ve anlayış değişikliği üretecek şekilde netleştirmelidir.
Bu doğrultuda, kamu görevlilerinin beklenti ve taleplerini seslendirme yetkisine sahip konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımız tarafından KDPK sonrasında İşveren Heyetine, bileşeni kurumlara, hizmet kollarındaki kurum ve kuruluşlara yönlendirilecek bilgi, veri, talep, öneri ve tekliflerin ortak bakış çağrısı olarak görülmesi ve ele alınması gerekir. Böylece Toplu Sözleşme, bir aylık süre sıkıntısına maruz kalmaksızın, öncesinde yapılan çalışmalar ve KPDK eliyle gerçekleştirilen ön karar ve hazırlıklar sayesinde geniş açılı ve derinlikli bir iradeyle karar üreten pazarlık mekanizması işlevi görür. 6. Dönem Toplu Sözleşmenin başlayacağı Ağustos ayına kadar masanın yetkili sıfatına sahip tarafları, kesinlikle ve içtenlikle sorun görmek ve çözmek için ortak katılımla çalışma başlatmalı ve önceki dönem yapılan hata tekrarlanmamalıdır. Benzer şekilde toplu sözleşme sürecinde daha fazla ortak bakış ve kararla hızlı yol alabilmek için toplu sözleşme öncesinde pazarlık konularıyla ilişkilendirilmiş gündem başlıkları üzerinden bir KPDK toplantısı yapmayı doğru buluyor ve öneriyoruz. Böylece bu KDPK aynı zamanda 2020’de yapılamayan toplantının da ikamesini sağlamış ve eksikliğini gidermiş olur.
*Sendikal Gündem ve Ramazan Ayı*
Önümüzde Ramazan Ayı yani infak ve insanlığa odak ayı var. İnsani açıdan bereketliliğinden faydalanacağımız bu ay yanında önümüzdeki süreç Ağustos ayına kadar sendikal kulvarın, öznelerin, kurumların, gündemlerin yoğun olacağı bir takvim içeriyor.
Yaklaşık bir ay sonra emeğin dayanışmasını icra bayramını ifa edeceğiz. Biz bu 1 Mayısta, pandemiyi ve tedbir zeminini de dikkate alarak akademik ve sivil bakışı ortaklaştırıp 4688 sayılı Kanun’u 20 inci yılında geniş perspektiften masaya yatıracağız. Evrensel nitelikte sendikal ilke ve değerleri, kurumları, kavramları, oluşumları, sendikal hayata dair gün ve gelecek okuyuşlarını, emeğe, ücrete, paylaşıma, gelirde adalete dair medeniyet perspektifimizi ve gelecek hedefimizi doktrin, retorik, teorik ve pratik düzlemde ele alacağız, tartışacağız, ortak yol bulmak için zaman ayıracağız. 15 Mayıs’ta sendika üye sayılarının tespit çalışması gerçekleşirken, Haziran ayı itibariyle de toplu sözleşmeye dair beklentilerin, taleplerin sahadan toplanmasına dönük süreçleri işletmeye başlayacağız. Geçen yıl pandemi nedeniyle gerçekleştirilemeyen Uluslararası Çalışma Konferansı gerçekleştirilebilirse, Türkiye’nin emek kesimi adına çalışma hayatının küresel zemininde ses vereceğiz, söz söyleyeceğiz. Haziran ve Temmuz ayını bütün olarak sahadan masaya, kamu görevlilerinden kamu İşverenine, hayattan kitaba perspektifiyle toplu sözleşmenin gerçeklerle, gereklerle uyumlu tekliflerle hükme dönüşmesini sağlayacak çalışmalara ayıracağız. Ağustos ayında da kamu görevlilerini sorun ve sıkıntılardan uzaklaştırmak, kamu İşvereniyle alın terimizin hak ettiği tutarlarda kamu görevlileri sıfatımızın gerektirdiği haklarda uzlaşmak amacıyla toplu pazarlık masasında olacağız. Sözün özü; bugünden Ağustosun sonuna kadar her anı ve bütün zamanı, sahadan masaya doğru yönelmiş teklifleri hazırlamak, pazarlık yapmak ve Kamu İşverenini geçmiş dönemin pazarlık hatalarını yapmamaya zorlamak, adalet ve hakkaniyetin gerektirdiği seviyeye ulaştığı anda da uzlaşarak toplu sözleşmeyi imza altına almak için kullanacağız.
*Gündemimiz, Önceliklerimiz*
*Ekonomik Veriler ve Seyyanen Zam Talebi*
2020 yılı ve 2021’in ilk dönem ekonomik verileri bize göstermiştir ki; 5. Dönem Toplu Sözleşme’de İşverenin-Hakeminin karar verdiği artış oranları yetersizdir, eksiktir, gerçeklerle çelişkilidir. Biz bu durumu yakın dönemlerde yaptığımız birkaç açıklamayla kayıt altına aldık. Enflasyon verilerini, faiz eğrilerini, bütçe gerçekleşmelerini, kur seviyelerini kategorik olarak ortaya koyup maaşta oluşan kaybı, gelirde oluşan zararı gidermenin önerilerini de paylaşmıştık. Sadece enflasyon tahminin dahi 0’e yakın sapma yaptığı, faize Toplu Sözleşmeden bu yana %80’e yakın zam yapıldığı, kur tarafında ani sıçramalar hariç olmak üzere %40’lık, altın kulvarında ise %60’ın üzerinde artış gerçekleştiği gün gibi ortadadır. Emtia fiyatları ile gıda ürünleri enflasyonundaki münhasır durumu ifade etmeyi de gereksiz buluyorum. Hal böyle iken kamu İşvereni ve Hakemi kamu görevlilerine aynı dönemde %4+%4, %3+%3 şeklinde 6 aylık dönemsel artışlar uygun görmüştü. Sadece 2021 ocak ayı üzerinden değerlendirme yaptığımızda; ocaktan marta faize yaklaşık zam yapılırken, kurda seviyesi üzeri zam söz konusu iken maaş ve ücretlerde sadece %3 artış söz konusudur. Onunda hemen hemen 2,60 puanlık bölümü ilk 2 aylık enflasyonda yitirildi. Bütün bu veriler çerçevesinde biz, kamu görevlilerine seyyanen zam yapılmalı, zararları tazmin edilmeli, eksikler telafi edilmeli, yanlışlar giderilmeli dedik. İlk olarak kamu görevlilerine en düşük devlet memuru aylığının ’u oranında seyyanen zam derken bugün gelinen nokta hem bu oranının artırılmasını hem de ek ödeme ile gelir vergisi matrah artışı ya da oran sabitlemesi ile ve enflasyon farkı tazminatı ödemesiyle tazmin sorumluluğunun kapsamın genişletilmesi gerekiyor.
*Gelir Vergisi Mağduriyeti*
Kamu görevlileri vergi mükellefi yönüyle hem sadık hem de cömert bir konumda bulunuyorlar. Gerek dolaylı vergiler gerekse doğrudan vergiler noktasında kamu bütçesine ve maliyesine önemli katkı sunuyorlar. Gelir vergisi kamu görevlileri açısından büyük bir gider kapısıdır. Daha da ötesi gelir vergisi kamuda personel yönüyle maaş eksiltici, gerginlik artırıcı, zam yok edici özelliği taşıyor. Gelir vergisi matrahındaki artış oranı ısrarlı ve bilinçli bir şekilde düşük tutuluyor. Kamu görevlileri her yıl daha erken bir tarihte ikinci dilime yani %20’lik orana tabi oluyorlar. %25’lik orandan vergi veren, net maaşı düşürülen kamu görevlisinin sayısı da her gün artıyor. Gelir vergisinde çözüm belli… Çözümün üreteceği sonuçta açık… Gelir vergisinde matrahlar yükseltilsin ya da oran sabitlensin. Kamu görevlileri ’lik dilimin üstünde vergi ödemesin. Bunu sağladığımızda hem vergide hem de gelirde adalete bir tık daha yaklaşmış oluruz. Kısaca biz, siyasi iradenin, kamu işverenin bizzat kendisinin ortaya koyduğu iddia ve hedef için bir yöntem ve teklif sunuyoruz. Uyması ve uygulaması gereken şüphesiz kamu işverenidir.
*Ekonomi Reform Paketi İle İnsan Hakları Eylem Planı’nın Değerlendirilmesi*
Yakın dönemde her ikisi de son derece önemli ve gerekli iki büyük siyasi ve sosyo-politik metin kamuoyuna deklare edildi. Ekonomi tarafında reform paketi, insan hakları tarafında ise Eylem Planı olarak başlıklandırılan metinler Türkiye’nin kat ettiği mesafeyi ve hedeflediği seviyeyi göstermesi yönüyle kayda değerdir. Her iki metni ve içeriğini önemli ve değerli buluyoruz. Fakat, içeriğinde olması gerekenler yönüyle özellikle ekonomi reform paketinde beklentileri karşılaması gereken konular bakımından eksiklikler var. İnsan hakları eylem planında; 28 Şubat mağdurlarının zararlarının tazminine ilişkin bir mekanizmanın kurulması, siyaset yasağı, grev yasağı gibi konularla ilgili gelecek hedefli çerçevelerin bulunması son derece olumlu olurdu. Ekonomi reform Paketinde; kamu görevlilerinin 2020-2021 yani 5. Dönem Toplu Sözleşme kayıplarını giderecek düzeyde hükümlere yer verilmesi yanında ek ödeme, ek gösterge gibi haklı beklenti oluşturan konuların değerlendirilmesi gerekir.
*KİT’lere Yönelik Yeniden Yapılandırma Çalışmaları*
Benzer şekilde yine ekonomik reform paketinde KİT’lerin yeniden yapılandırılmasına dönük ortaya konan irade dokunulmaz alanlar, mutlak korunan haklar ve emek yönlü kazanılmış zeminler bakımından korunma hükümleri içermelidir. Özellikle, TCDD gündemiyle sahaya aktarılan yeniden yapılandırma başlığını kurumsal görünüş ve üretim işleyişiyle sınırlı tutulması, personel hukukuna, kamu görevlilerine dair düzenlemelerinde hakların ve ekonomik imkanların artırılması, hukuki konumların kesin bir şekilde korunması düzleminde ele alınması gereklidir. Demiryolları bütün dünyada hem insan hem de yük taşımacılığında ilk sırada yer alırken ülkemizde bu seviye de olmaması üretim tarafında yer alan kamu görevlilerinin değil yönetim tarafında yer alan öznelerin sorumluluğundadır. Geçmişin eksikliklerini ve yanlışlıklarını gidermenin ya da örtmenin bir yöntemi olarak personel hukuku üzerinden gündem oluşturmayı, korku ve kaygı üretmeyi doğru bulmayız, böyle bir bakışa da sessiz kalmayız.
*4688 Sayılı Kanuna Dair*
Sendikalar daha geniş anlamda emek örgütleri üyelerinin hakkını ve hukukunu korumak ve gözetmek adına mücadele ederken kendi hukuk alanlarını da tanzim ve tahkim noktasında irade göstermelidir. Sendikal haklar üçlüsü yönüyle Anayasamızda ve kanunlarımızda, kamu görevlileri sendikacılığı henüz tamamlanmış, eksikleri giderilmiş, evrensel zeminle eşleşmiş bir çerçeveye sahip değildir.
Örgütlenmede sınırlamalar, toplu sözleşmede yasada eksikler masada fazlalıklar bulunduğu ortadadır. Toplu sözleşmenin kapsamı daraltılmış süresi kısa tutulmuş, tahkim müessesi ise tarafsızlık kulvarına bir türlü oturtulamamıştır.
Tarafların eşitliği yerine işveren tarafının etkililiği esaslı bir zemin kanunun sistematiğine ve hükümlerine sirayet ettirilmiştir. 4688 sayılı Kanun 20. Yılını doldurmak üzeredir. Anayasa değişikliği gereği yapılanlar hariç olmak üzere, Kanunda eski Türkiye’nin, vesayet süzgecinin irat ettiği hükümler halen varlığını koruyor. Emekten, personelden, memurdan, pazarlıktan, haktan, hukuki talep, istek ve tekliflerden korkan, kaçınan ve çekinen bir kamu yönetimi anlayışı ile kaleme alınmış kanun, benzer bir çerçeveyi daha geniş bir zeminde ruh olarak barındıran Anayasayla birlikte emek tarafını, örgütlerini ve mücadelesini zorlayıcı aparatlar üretiyor.
Cumhurbaşkanımız darbe Anayasalarından kurtulmak için Sivil Anayasa çağrısında bulunmuşu masada bulunanlar dahil herkesi katkı sunmaya çağırmıştır. Çünkü Anayasanın ruhunda darbe, vesayet ve milli iradeye tahammülsüzlük var. Bizde bugün KPDK vesilesiyle Sivil Anayasaya katkı yapacağımız bir kez daha deklare ederken, kendi alanımızla ilgili bir davet ve irade ortaya koyuyoruz. Gelin kamu görevlileri sendikacılığı alanında da darbe dönemi, vesayet süreci kanunundan kurtulalım, Anayasayı sivil yaptığımız gibi 4688’i de emek dostu, alın teri dostu, hak ve hukuk dostu bir içeriğe sahip kılalım. Toplu Sözleşmenin kapsamını süresini artıralım. Eşitler arası pazarlığı sağlayalım. Toplu Sözleşmeden herkesin değil emek verenin, ter dökenin, emek mücadelesi verenin, yetkili sendika tercihi ile toplu pazarlık iradesine değer ve güç katanın yararlandığı bir evrensel gerçeklik oluşturalım. Yetkisizlerin masada olmadığı, toplu sözleşmede yararlanmak için Dayanışma Aidatının bulunduğu, kamu görevlileri hakem kurulunun kamu hakem kurulu olma imkanın son bulduğu gerçek, adil ve etkin bir örgütlenme ve toplu pazarlık rejimi oluşturalım. Yetmez… Grevi konuşalım. Kamu da, kamu görevlileri alanında Grev hakkının varlığını da kullanılmasını da korku tüneli olmaktan çıkartalım. Bütün bunları, Nisan ayında gerçekleştirilecek kanun değişikliğini Meclis eliyle hazırlayıp yürürlüğe koymak ve 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramında yürürlükte olacak şekilde 30 Nisan Resmi Gazete’sinde yayımlamak çok zor değil. Hazırlıklarımızı, katkımızı ve katılımımızı bir söz olarak ortaya koyuyor, en kısa sürede 4688 sayılı Kanunla ilgili değişikli için bir çalışma yapılmasını bekliyoruz. Bunu başardığımızda, 6. Dönem toplu sözleşme, yasada ve masada gerekli mevzuat değişiklikleri yapılmış, tarafın eşitliği tam anlamıyla sağlanmış, kamu işvereninin makul olan fakat cimri olmayan bakış açısıyla gerçekleştirilebilecek bir süreç olarak yaşanacaktır.
*Görevde yükselme ve unvan değişikliği*
*4/C’den 4/B’ye geçen personelin mağduriyeti*
4/C’e kaldırıldı personel 4/B’ye aktarıldı. Fakat, bu afiş cümlesi olarak varlığını devam ettiriyor. Çünkü, 657’nin 4/C’si konumundaki mağdur kamu görevlisi arkadaşlarımız şimdi de 4/B’nin 4/C’si konumuyla mağdur ediliyor. Ek ödemenin, zoraki emekliliğinin, dayatılmış pozisyon unvanının görevde yükselme imkansızlığının yaşatıldığı bir kulvar olarak varlığını sürdüren bu çerçeve hemen yarın sona erdirilebilecek bir mevzuat düzenlemesinin eseridir. İnsan onuruna ve saygın iş anlayışına yaraşır bir düzenleme ivedilikle yapılmalı ve bu kapsamdaki personelde diğer 4/B’li personel gibi gecikmeden, ötelenmeden, ötekileştirilmeden kadroyla, güvenceyle iç ve iş huzuruyla buluşturulmalıdır.
*Yardımcı Hizmetler Sınıfının kaldırılması*
Bugün kamu personel sisteminde YHS kapsamında yeni personel istihdamı yok denecek seviyedir. Görevde yükselmeden ek göstergeye, görev tanımlarından fiili çalışma şartlarına, huzur, hukuk ve hüküm eksikliğine sahip YHS personelinin tamamı durumlarına öğrenimlerine ve kıdemlerine dair belirlemelerle diğer hizmet sınıflarıyla ilişkilendirilmelidir. YHS ise kaldırılmalıdır. Böylece, bu kapsamdaki personelin yaşadığı birçok sorun başka bir mevzuat düzenlemesine, uygulama üretilmesine gerek kalmadan ortadan kalkacaktır. Adalet Bakanlığında yapılan uygulama, benzer şekilde ya münhasıran ya da ortak bir kararla bütün kurumlarda yapılmalıdır.
*Derece Ve Kademe Sınırlamasının Kaldırılması*
657 sayılı DMK hükümlerine ve bugünün eğitim verilerine bakıldığında döneminde çeşitli kanunlarla ve yönetsel işlemlerle uygulanan Derece-Kademe sınırlaması, artık bütünüyle gereksiz ve hukuksuz hale gelmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun konuyla ilgili hükmü esas alındığında kamu görevlilerinin derece ve kademe sınırlamasına tabi tutulması temel kanuna, hukuka ve beklentilere uygun değildir. Derece Kademe sınırlamasının kaldırılması, parasal maliyeti olmayan, sosyal maliyeti de azaltan bir sonuç üretecektir.
*Döner Sermaye Adaletsizliği Ve Hakkaniyet Beklentisi*
Ekonomi Reform Paketinde sorunlu olan, işletme karlılığı bulunmayan, kar etme kapasitesini kaybeden Döner Sermaye İşletmelerinin kapatılacağı ya da birleştirileceği hedefine yer verilmişti. Fakat, sağlık sistemimizin güçlenmesinde, sağlık personelinin motivasyonunun yükselmesinde, sağlığa erişimin ve sağlıkta hizmet kalitesinin artmasında, sağlık giderlerinin vatandaşa yansıtılmaması politikasının uygulanmasında önemli işleve sahip sağlık tesisleri döner sermaye işletmeleri konusunda ekonomi reform paketinde herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Pandemi süreci, sağlığa erişimin ve sağlık sisteminin güçlü dinamiğinin ne kadar elzem ve devlet egemenliği noktasında da ne kadar ikamesiz olduğunu ortaya koymuştur. Bu yönüyle Türkiye, tedbirden, teşhise, tedaviden, önleyici-koruyucu sağlık hizmetlerine, aşkın sağlık sistemi kapasitesinin ve potansiyelini test etmiş ve geçer not almıştır. Bu noktada başarının asli öznesi olan sağlık emekçilerine yönelik mali hak ve imkan portföyünün ana gövdesinde bulunan döner sermaye ve ek ödeme kavramları noktasında giderilmesi gereken bir adaletsizlik ve sağlanması gereken bir hakkaniyet olduğu tartışmasızdır. Performansa dayalı ek ödeme konusunda işlem bazlı uygulama yanında temin-tedbir-teminat gibi işlevleri üzerinden sağlık personeline ek ödeme noktasında döner sermaye işletmelerinin cömert olması bu cömertliğin desteklenmesi için merkezi bütçe yoluyla sorumluluk alınması gerekmektedir. Bu noktada, farklı zaman dilimlerinde yetkili sendikamız Sağlık-Sen tarafından yapılan açıklamaları ve içeriğindeki önerileri esas alan bir çalışma gecikmeden yapılmalı ve yürürlüğe konulmalıdır.
*Ek Ödeme-Ek Gösterge Beklentisi*
Sağlık çalışanlarına yönelik performansa dayalı ve döner sermaye menşeili (merkezi bütçe destekli) ek ödeme çalışması ile eş zamanlı olarak kamu görevlilerinin bütününe yönelik ek ödeme-gösterge puanlarının/oranlarının artırılması hedefli bir çalışmanın da yapılması gerekiyor. Ek ödeme konusunda yapılacak çalışma hem yakın dönemin maaş-gelir kayıplarını gidermeli hem de ek ödemenin emekli maaşına ve ikramiyesine yansıtılmasını sağlamalıdır.
*Pandemi Döneminde Sorunları*
Kamu yönetiminin kamu hizmetlerinin kesintisiz sürmesine imkan, kamu görevlilerinin de sağlığını korumasına fırsat verecek biçimde pandemi döneminde planlanma ve uygulama yapmasını doğru bulduk ve takdir ettik. Olması gerektiği gibi kamu görevlileri bu süreçte mali haklar kaynaklı bir kayıp yaşamadı. Ancak, birim çalışma saati artan, iş yoğunluğu sürekli yükselen kimi alanlardaki arkadaşlarımızın haklı, gerekli ve adil ilave mali hak beklentisi ve talebi gerektiği şekilde karşılanmadığı da görülmektedir. Bu süreçte kamu görevlileri asli hizmetlerinin yanında virüsle mücadelenin farklı zeminlerinde çoğunlukla gönüllü olsa da bazen icbaren görev ve sorumluluk aldılar. Dünyada örneğine rastlanmamış Vefa Destek Grupları insanı yaşatan devlet, insani sorumluluk alan millet ortaklığının önemli bir görseli olarak tarihe kaydedildi. Filyasyon ekiplerinde görev alanlar, dinamik denetim mekanizmasında habersiz görev verilenler yönüyle kamu görevlileri Güçlü Memur-Güçlü Türkiye, Güvenceli İstihdam Güven veren devlet eşleşmelerinin doğruluğunu ve gerekliliğini bir kez daha teyit etti. Bunun yanında pandemi kaynaklı, iş-aile uyumu sorunları, çocuk bakımı ve gün içinde refakat zeminleri gibi konularda zaman zaman üzücü manşetlere de neden olan sorunlar ve olaylar yaşandı. Bu noktada pandemi döneminde ortaya konulan dönüşümlü çalışma, uzaktan çalışma, esnek mesai gibi uygulamaların arızi ve tedbiri uygulamalar olduğunun unutulmaması gerekir.
Sözleşmelilik Bitmeli, Herkese Güvence Gelmeli
Konuyla ilgili hem politik çerçeveyi hem de yapılması gerekenleri Soner Başkanımız ifade edecek/etti. Biz çok basit bir şey söylüyoruz, sözleşmelilik kaldırılsın, güvenceli istihdam temin edilsin ve sözleşmeli personel kadroya geçirilsin. 39 farklı mevzuat, 19 farklı başlık var. 700 bin taşeron/şirket işçisini kamu işçisi yapan irade, 200 bin sözleşmeli kamu personelini çok daha rahat kadrolu kamu görevlisi yapabilmelidir. Kaldı ki; bunu 2011 ve 2013 yıllarında başardık ve 280 bin sözleşmeliyi kadro ve güvenceyle buluşturduk. Sözleşmelileri kadroya geçirme işini tekrar başarmalıyız. Sözleşmeli personel istihdam hatasına ise tekrar düşmemeliyiz. Özellikle ifade edilmesi gereken konulardan birisi hiç kuşkusuz belediyeler ve zulmedilen sözleşmeliler konusudur. 31 Mart yerel seçimleri sonrasında el değiştiren belediyelerde kimi partilerce yapılan hukuksuz göreve son vermeleri ve görevlendirmeleri her birimiz yakından biliyoruz. Emeği ve ekmeği hiçe sayılan, keyfi bir kararla sözleşmesi sonlandırılan, görev tanımına aykırı alanlarda hizmet yapmaya zorlanan arkadaşlarımız için yaptığımız eylemler, verdiğimiz destekler, ortaya koyduğumuz itiraz ve isyan bilinmektedir. Kadrosuzluğun, güvencesizliğin, keyfiliğin bedelinin ne olduğunu anlamak ve anlatmak için 31 Marttan bugüne belediyelerde yaşananlara, belediyelerce yaşatılanlara bakmak yeterlidir. Kadro talebimizin haklılığı ve bu talepteki ısrarımızın gerekçesi başka bir dayanağa ihtiyaç duymayacak şekilde bu zeminde bulunmaktadır. Bakın bugünkü sayılar bize şunu gösteriyor. Toplam 180-190 bin civarında süresiz sözleşmeli personel var. Yani 180 bin insanı kadro ile buluşturmak için düzenleme yapacağız. Diğer 180 bin süreli yani 3+1 sözleşmeli ise azımsanmayacak bölümü 1 yıl sonra kadroya geçecek olanlar, onlarında kadroya geçiş süresini kısaltmış olacağız. Eskilerin değimiyle yapılacak iş atla deve değil.
Kaldı ki, yürütme bizimle birlikte sözleşmelileri kadroya geçirme noktasında bir karar verme noktasında tereddüt yaşarken yargı tereddütsüz kararlarla sözleşmelileri kadroya geçirecek zemini oluşturuyor. Diyanet-Sen ve Sağlık-Sen’imiz açtıkları davalarda, süresiz sözleşmeli personelin 3+1 uygulamasında olduğu gibi kadroya geçiş hakkından faydalandırılmamasını hukuka aykırı bulan kararlar aldılar. Biz diyoruz ki; gelin kamuya güven veren, millet nezdinde güvenilir devlet sonucu üreten bir kamu personel sistemi dizaynı için ön şart, sözleşmelilikten vazgeçmek, kadrolu istihdamı tek seçenek olarak görmektir. Bu görüş ne kadar erken kabul edilirse kamu yönetimi için de kamu personeli için de o kadar anlamlı olacaktır.
Sözleşmeli personel istihdamı uygulamasına son verilinceye kadar öncelikle kamuda bütün sözleşmelilerin ortak bir konuma ve mevzuata sahip kılınması gerekiyor. Önce sözleşmelilerin tamamını 3+1 kapsamına alalım, sonra sözleşmeliliği kaldıralım ve bütün sözleşmelileri kadrolu yapalım. Kamuda sözleşmelilikten kaynaklanan ayrımdan kurtulalım. Böylesi bir hedef ve bu hedefe ilişkin her karar, kamu görevlilerinin motivasyonunu da pandemiyle mücadele noktasındaki kararlılığını da daha da artıracaktır. Sözün özü; kadrolu sözleşmeli ayırımını da, süreli süresiz sözleşmeli ayrımını da, 39 farklı mevzuatla sözleşmeli istihdam etme ayıbını da, aynı işe farklı ücret, aynı işe farklı hak ayrımcılığını da insanı yaşatan devlet anlayışının olduğu coğrafyada emeğe ve emekçiye güvencesiz istihdam yanlışlığını da sona erdirelim. Çocuklar anne ve babalarına, anne babalar çocuklarına, eşler birbirine, sözleşmeliler güvenceye, sözleşmelilik tarihin çöplüğüne kavuşmalıdır. Türkiye sözleşmelilik garabetiyle çalışma hayatı alanında insan onuruna, saygın işe aykırı zemin barındırma kusurundan kurtulmalıdır.
4046 sayılı kanunun 22. Maddesinde “özelleştirmeye alınan kurumlardaki personelin özelleştirmeye alındıktan sonra istihdam fazlası personel olarak değerlendirilmeyeceği” denilmektedir. Bu maddenin de kaldırılmasına ilişkin beklentiler dikkate alınmalıdır.
*Kariyer ve Liyakat İlkesi Hayat Bulmalı, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavları Yapılmalı*
Kamu görevlilerinin verimliliğini ve motivasyonunu artıracak olan görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının tüm kurumlarda yapılmasını sağlayacak bakış açısı esas alınmalıdır. Aksi yönde irade ve direnç geliştiren kurumlar uyarılmalı, personelin kariyer ve liyakati esas alınarak yatay ve dikey yükselmesine imkan sağlanmalıdır. Sınavlar konusunda yaşanan tıkanmayı giderecek, kimi kurumların geliştirdiği kadrosuzluk bahanesini ortadan kaldırmayı gerçekleştirecek bir arayış olarak merkezi nitelikte duyuru ve sınav uygulaması tartışılarak düzenlenmeli ve uygulamaya konulmalıdır.