Memur-Sen ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi tarafından organize edilen Disiplinlerarası Yaklaşımla “Aile Kongresi – I” açış konuşmalarıyla başladı.
Gerçekleştirilen kongreyle “aile” konusu, kültürden iktisada, iktisattan çalışma hayatına geniş bir perspektifte alanında uzman isimlerle masaya yatırılıyor. Programın açılışında ise AK Parti Genel Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çevik konuşmalarını gerçekleştirdi.
Kurtulmuş: Aile Yapısı Toplumun Kök Hücresidir
AK Parti Genel Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Numan Kurtulmuş yaptığı konuşmada dünyanın kusursuz bir şekilde işlediğini ifade etti. Kurtulmuş, aynı şekilde kainatın özü olarak yaratılan ve yaratılmışların özeti olarak görülen insanın ise fıtrat üzere yaratıldığını kaydetti.
Bu fıtratın en temelinde ise Adem ve Havva’dan gelen temel özellikleri taşıdığını belirten Kurtulmuş, “İnsanlık tek bir ana ve babadan dünyaya gelerek diğer coğrafyalara dağılmışlardır. İnsanlığın ise yaradılıştan kaynaklı olarak fıtratına uygun bir şekilde hayatının sürdürülmesi gerektiği tavsiye edilmiştir. Temel vazifemiz fıtrata uygun bir insanlığın oluşmasının temin edecek bir düzeni oluşturmaktır. Ailenin korunması ve yaşatılmasına ilişkin düşüncemizi işte bu düşünce sistemi oluşturuyor. İnsanın yaratılışından bu yana bir kadın ve bir erkekten oluşan aile yapısı toplumların da kök hücresidir. Bu kök hücreye de önemli bir değer atfetmemiz gerekiyor. Aile bütün insanlık için ilk mektep konumundadır. Hayata ve dünyaya ilişkin öğrendiğimiz her bilginin nüvesini ailemizden öğrendik. Dolayısıyla bu ilk mektebin çatısını çok sağlam bir şekilde kurmak ve devam ettirmek zorundayız” diye konuştu.
Ailenin geleceğin teminatı olduğunu belirten Kurtulmuş, “Ailenin bir şekilde yıpratılması, tam manasıyla milletlerin geleceğini ortadan kaldıracak en sinsi toplumsal virüslerden birisidir. O yüzden aile yapısının korunması oldukça önemlidir. Her ailenin başlangıcını oluşturan kadın ve erkeği ise birbirlerinin düşmanı olmadığı bir geleneği taşıyan bir milletiz. Kadın ve erkek birbirine düşman değil, birbirini tamamlayan bir sistemdedir” dedi.
Sanayileşmeyle Birlikte Bireyselleşme Arttı
“Geniş ailenin artık iyice küçüldüğü bir süreçten geçtik ve geçiyoruz” diyen Kurtulmuş, ayrıca sanayileşme ile birlikte şehirlerde milyonlarca insan ile birlikte yaşayanlar bu geniş ailenin desteğini kaybetmekle birlikte önemli bir kayıp yaşamışlardır. Bu süreçlerde İnsanların giderek bireyselleşmekte olduğunu gördük. Zaten yalnızlaşmış olan birey evliliğin özellikle bu çağda gereksiz olarak addedilmesi bireyleri daha da yalnızlaştırmakta ve aileye alternatif bazı birlikteliklerle hayatını sürdürebileceğini düşüncesini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş şöyle devam etti: “Aileyi bir ekonomik birim olarak hesaplamak ve ekonomik gücünü de arttırmak gelişen dünyanın önemli bir sorumluluk alanıdır. Kadın haklarını savunmak, kadına karşı şiddete karşı sonuna kadar mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Zaten kadına karşı şiddet toplumun geniş kesiminin karşı çıktığı bir şeydir. Kadına karşı şiddetti Türk toplumunun genel bir özelliğiymiş gibi gösterilmesini de ayrıca kınıyorum. Kadına karşı şiddet bir insanlık suçudur. Buna sonuna kadar karşıyız. Aile değerlerimizi korurken kadın haklarını da hiç şüphesiz sonuna kadar koruyacağız.”
Yalçın: Ailenin Korunması İçin Güçlü Bir Hat Oluşturulması Gerekiyor
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın son yıllarda birçok kavramın ve kurumun içinin boşaltıldığına dikkat çekerek “Bu süreç insanoğlunun kuşatılarak yalıtılması ve nihayet köksüzleşmesini hedeflemektedir. Ben bu süreci, küresel ölçekte şedit bir şekilde yürütülen sosyal mühendislik projesi olarak görüyorum. Maalesef işte bu sinsi sürecin mağdurlarından biri de aile kurumudur. İnsana, ferdiyet bilinci kazandıran, ufuk belirleyen ve nihayet sağlıklı bir şekilde toplumsallaştıran ailenin, renksiz ve kokusuz söylemlerle gerçekleştirilen mühendisliğe karşı korunması için, hem fikri ölçekte hem de sosyal zeminde güçlü bir hat oluşturulması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Günümüzde dünyanın baş döndüren bir hızla değiştiğini sözlerine ekleyen Yalçın, her türlü değişimin yozlaşma ya da mutlak surette ilerleme olarak görülmesinin yanlışlığını belirtti. Yalçın, “Değişim sürecinin aileyle ilişkisini doğru yorumlayabilmek için öncelikle aile kurumunda değişkenler ile sabitelerini iyi konumlandırmak gerekiyor. Her şeyden önce Ailenin fıtri bir olgu olduğunun altını kalınca çizelim. Dolayısıyla sağlıklı toplum, sağlıklı bir dünya için fıtratı, yani aileyi, onun meşruiyetini ve birliğini güçlü bir şekilde savunmak zorundayız” diye konuştu.
Hayatımız Baştan Çıkarıcı Teorilerle Daraltılıyor, Parçalanıyor
Dünya sisteminin egemen mantığının insan için “bağ”ı bir yük olarak gördüğünü deklare eden Yalçın, “Örneğin; Ailenin temel unsuru nikâh akdi değersizleştiriliyor. Sapkın birliktelikler ve nikâhsız ilişkilerle oluşturulan gayr-ı meşru yapılar geleneksel ailenin yerine “yeni aile formları” olarak ikame ediliyor. Yanı sıra, başta İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun dilinde aile; kadının ezildiği, şiddetin merkezi “kriminal bir mekân”, bir “olay yeri” olarak negatif çağrışımların yıkıcılığı ile ele alınıyor. Medeniyet müktesebatımız bize büyük bir miras bıraktığı halde, aileyi toplumsal, dini, kültürel yapımıza yabancılaşmış fikirleri taşıyan düzenlemelerle koruyamayacağımız artık görülmelidir. Bu noktada bütüncül bir perspektifle olaylara ve olgulara yaklaşmak zorundayız. Biz, gerek ulusal ölçekte gerekse yerküre ölçeğinde yürüttüğümüz faaliyetlerde hep bir konunun altını çiziyoruz: Hayatımız baştan çıkarıcı teorilerle daraltılıyor, parçalanıyor” ifadelerini kullandı.
Genel Başkan Ali Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Konuşmamın başında belirttiğim gibi bu teoriler insanı kuşatıp, yalıtıyor, tabiri caizse toza dönüştürerek atomize ediyor. Bu stratejinin taktik aparatı da çalışma hayatı. İnsan, emeği ile tehdit ediliyor, bu yetmiyor, emeğinin içi boşaltılıyor, büyük büyük teorilerle, ürettiği emek anlam kaymasına sebep oluyor. Eğer Aileyi merkeze alarak toplumu, toplumsal sağlımızı da koruyacaksak, çalışma hayatına ilişkin adil çözümlerin paydaşı olmak zorundayız hep birlikte. Zira çalışma hayatının dinamikleri, aile hayatını etkilemenin ötesinde adeta onu yeniden şekillendirmektedir. Bu meyanda, emek mücadelesinin içinde yer alan biri olarak bizzat müşahede ettiğim şu gerçeğin altını çizmek isterim: Çalışma hayatı ailenin yaşadığı dönüşümlerin merkez üssüdür. Çalışma hayatının sağlamlığı ailenin da sağlamlığının teminatı olduğu gibi fay hatları da aile hayatındaki depremlerin önemli bir sebebidir. İster bir tespit isterse de bir uyarı olarak alınsın; açık ve net bir gerçeği ifade etmek istiyorum: Çalışma hayatında aileyi örseleyen her düzenleme aile hayatında yıkıma neden olmaktadır. İstihdam türünden emekliliğe, mesai düzeninden ücretlendirmeye değin çalışma hayatının geniş yelpazesindeki dinamiklerin her biri aile hayatını doğrudan etkilemekte, şekillendirmekte ve hatta belirlemektedir. Mevcut çalışma koşulları ve piyasa dinamikleri aileyi, piyasa imkânları içinde değerlendirmektedir. Aileyi korumak istiyorsak bize bakan yönüyle, öncelikle, yoksullukla ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerle mücadele etmek, insan onuruna yaraşır işleri artırmak, iş-aile uyumunu, örneğin aile bütünlüğünü bozan, eşlerin ve çocukların ayrı kalmasına neden olan sözleşmeli istihdam gibi sorunları da ortadan kaldıracak nitelikte bir sistem oluşturmak zorundayız. Biz, Türkiye’nin en büyük emek örgütü, yaklaşık 20 milyonluk bir toplumsal kesimi temsil eden bir konfederasyon olarak, bütün bu sebeplerden hareketle ailenin korunması ve güçlendirilmesi için ortak aklın üretilmesi sorumluluğunu omuzlarımızda taşıyor, inisiyatif alıyoruz. Bu minvalde, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ile ortak düzenlediğimiz bu kongremiz ile büyük bir adım atıyor ve etkili bir çalışma başlatıyoruz.”
Arıcan: İnsan Aileyle Sosyalleşmekte, Devletle, Aileyle Güç Kazanmaktadır
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan yaptığı konuşmada insanlık tarihinin Hz. Adem ve Hz. Havva ile başladığını ifade ederek “Ailesiz bir toplum olmamıştır, olmayacaktır da. Kadim düşünceler hem toplumun hem devletin temeli olarak aileyi görmüşlerdir. Düşünce geleğenin çok önemli isimlerinden olan Aristo, aileyi birliğin sembolü olarak görmüştür, aile sevgisini de devlet sevgisinin temeli olarak değerlendirmiştir. Bununla birlikte İslam düşünce geleneğiyle aile konusu en başat meselelerden olarak görülmüştür” dedi.
Arıcan şöyle devam etti: “Aileyle ev arasındaki sıkı ilişki ve bunu izleyen bir düşünceyle şehir felsefesi ortaya koyulmuştur. Şehir hayatı aileden başlamaktadır. Bununla birlikte İslam ve ahlak felsefesinde huzur ve mutluluğun yolu aileden başlamaktadır. Bununla ilgili olarak Farabi, mutluluğun felsefesini inşa etmiştir ki bunda da bir şehir felsefesi vardır. Dolayısıyla kişi aileyle sosyalleşmekte, devletle aileyle güç kazanmaktadır. Aile öyle kritik bir konumda bulunmaktadır ki devletin ana yapısını oluşturmaktadır. Tüm bu düşüncelerden hareketle şunu sonuç olarak söyleyebiliriz ki, sahip olduğumuz medeniyet değerlerimiz, ilmi ve felsefi birikimlerimiz yeni aile felsefelerini oluşturabilecek kapasiteye sahiptir. Bu kongre biraz da bu amaca matuf olarak düzenlenmiştir. Bu anlamda ASBÜ olarak bizler de güncel sorunlarımızı bugünün araçlarıyla tartışıp kendi değerlerimizle yeni felsefeler üretme amacı taşıyoruz”
Aydın: Aile, Medeniyet Değerlerimizin Temel Dayanağıdır
Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın, modern insanlık tarihinin belki de en kritik süreçlerinden birinden geçtiğini belirterek kimi alanlarla sınırlı kalan krizlerin yavaş yavaş hayatın bütününe yayılma eğiliminde olduğunu ifade etti.
Aydın şöyle devam etti: “Kimileri buna değişim diyor, kimileri yaşlı dünyanın bu krizleri atlatacak gücünün olmadığını dile getiriyor, kimi düşünürler de içinden geçmekte olduğumuz bu süreci çözülme kavramıyla açıklıyor. İşte böyle bir anaforda bizler, bize göre fert fert herkesin kurtuluş adası derecesinde gördüğü aileyi konuşuyoruz. Hatta sadece konuşmakla kalmıyor, bizi biz yapan, nesil ve ruh emniyetini sağlayan ailenin, tahkimatını güçlendirmenin yollarını da arıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, aile, nesil ve medeniyet değerlerimizin temel dayanağıdır. Aile, dünü muhafaza eden, geleceği emin bir şekilde inşa eden fikrin ve eylemin oluş merkezidir.”
Biz Umudu Savunuyoruz
Aydın bugün insanlığın geleceği adına ailenin savunulması gerektiğini söyleyerek “Medyatik genellemeler ve bu genellemeler neticesiyle şekillenen linç kampanyaları, bazı fikirlerin savunulmasını da güçleştiriyor. Bizler bunun da farkındayız. Ama biz, fıtratı ve umudu savunuyoruz. Elbette yapay zeminde gelişen söylemlerin, uzun vadede bu hakikat karşısında yıkılıp gideceklerini de biliyoruz. Zira aile kadim bir değer, tarih kadar eski bir kurumdur. Biliyoruz ki toplumsal çözülmeler tarihin değişik dönemlerinde de yaşanmış, nesilleri ifsad eden düşüncelerin sesleri muhtelif zamanlarda daha güçlü çıkmıştır. İşte bu sebeple yaşanılan bu sarsıntıları anlamak, anlamlandırmak, analiz etmek ve tanık olduğumuz bu zamanın, gerek ve sorumluluğunu yerine getirmek zorundayız. İğva ve ifsad girişimlerine karşı, güçlü bir ses ve söz yükseltmeliyiz” diye konuştu.
Çevik: Aile İnsan İçin Bir Seçenek Değil, Zorunluluktur
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çevik ise yaptığı konuşmada, aile kongresinin oldukça değerli bir yaklaşım olduğunu belirterek “Neden aile diye sorulacak olursa biz aileye şöyle bakıyoruz. Ailenin sonradan icat edilmiş bir araç olduğunu düşünmüyoruz tam tersine insanın insanlaşması için gerekli olarak görüyoruz. Bildiğiniz gibi insan yavrusu diğer canlıların aksine en çok bakıma muhtaç olan bir canlıdır. Bu insana verilmiş doğal bir durumdur. O yüzden aile insan için bir seçenek değil zorunlu bir durumdur. İnsanının aileyi hafife alması ve bunu unutması, politikaların bir parçası olarak görmemesi gibi bir durum olamaz. Çünkü insanlaşma aile ortamıyla mümkündür. Ailemizle geçirdiğimiz eğitim süreci bunu mümkün kılar, insanlaşma bir eğitim ve süreç meselesidir. İnsan sağlıklı bir aile ortamında, hukuk öğrenir, hak öğrenir. Bu sürece ilk olarak yakın ailesiyle tanık olur. Bu insanın ahlak bilincinin yeşerdiği bir ortamdır” diye konuştu.
Çevik şöyle devam etti: “Aile aslında bir mekândır. Mekânın kelime anlamı ise olmak demektir. Dolayısıyla aile olunan yerse insan da bu ortamda olur ve olgunlaşır. Peki, nedir aile? Çoğunlukla zannedildiği gibi bir anne ve bir babadan ibaret değildir. Aile aynı zamanda dededir, aynı zamanda ninedir aynı zamanda tüm soyumuzdur, bir gelenektir. Osmanlı, Selçuklu bir ailedir. Aileyi sadece iki kişinin evlenmesiyle oluşan bir kurum olarak değil bir gelenek olarak görmemiz gerekiyor. Bir aile felsefemiz olmak zorundadır. Çünkü aile ne Marksistlerin zannettiği gibi çarpık bir oluşumdur ne bir takım çevrelerin söylediği gibi kadının emeğinin sömürülmesi için uydurulmuş bir ortamdır ne de ekonomik ya da siyasal düzenin sürdürülmüş bir sistem değildir. Aile insan doğasıdır ve vazgeçilmez bir özdür. Aile insanın özünde vardır.”