Geçtiğimiz Cuma günü bizzat Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş tarafından irat edilen ve milletimizin büyük çoğunluğunun ortak inancı ve hissiyatını yansıtan Cuma hutbesinde Kur’an hükümlerinden hareketle “neslin, ailenin, nesebin ve sağlığın korunması” dile getirilmiş nikahsız ilişkiler ile sapkın yönelimlerin neden olduğu toplumsal zararlara dikkat çekilerek uyarılarda bulunulmuştur.
Bu hutbeden rahatsız olan milletle mesafeli, milletin değer ve inançlarıyla kavgalı kesimler ve kuruluşlar; hadlerini de yetkilerini de aşarak İslam’a ve Diyanet İşleri Başkanımıza hakaret ve iftira içerikli açıklamalar yapmış ve suç duyurularında bulunmuşlardır. Başını CHP’li ve HDP’li bazı milletvekilleri, İHD, Ankara, İzmir ve İstanbul Baroları gibi kurumların çektiği bu saldırılar sosyal medya üzerinden linçe dönüştürülmüştür.
Şu kesindir ki, saldırgan kişilerin ve kurumların beyanları üyelerinin ya da kendilerine zorunlu olarak aidat ödeyen kitlenin büyük kısmının görüşlerini yansıtmamaktadır. Bu kesimlerin genel bir taktik olarak uyguladıkları marjinal görüşleri kurumsal kartvizitlerle sunma kurnazlığı her şeyden önce temsil ettikleri kitlelere bir saygısızlıktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasal bir kurumdur, görev ve yetkileri Anayasa ve ilgili yasalar tarafından belirlenmiştir; başkanı ve personeli de Anayasal yetki, görev ve sorumlulukları icra eden kamu görevlileridir. Kurumun hutbe, vaaz, fetva ve sair açıklamalarında esas aldığı ölçüt ise İslam dininin hüküm ve ilkeleridir.
Ali Erbaş ve onun üzerinden Kur’an’ın hükümlerine yönelik saldırgan tutumlar sergileyen; hezeyanlarını fikir, ideolojik saplantılarını bilimsellik, ahlaksızlığı çağdaşlık zanneden mezkur kesimler ya milletin inancına karşı savaş açtıklarını bilmeyecek kadar gafil, ya söylediklerinin ne anlama geldiğini göremeyecek kadar cahil, ya da ideolojik körlük yaşayan zavallılardır.
İslam’ın hüküm ve inançlarını dile getirmeyi, “nefret söylemi” olarak lanse eden, buna uluslararası sözleşmeler ve insan hakları kavramlarıyla hukuki bir görüş görüntüsü veren ve Ali Erbaş hakkında suç duyurusunda bulunan kesimlerin amacı belli ki İslam’ın bazı konulardaki hükümlerini “suç unsuru”na dönüştürerek “dile getirilemez” kılmaktır.
Sözde özgürlük söylemleriyle nesilleri ifsat etmeyi amaçlayan güruh, evrensel kavramların ve değerlerin içlerini boşaltarak bütün insanlığın birikimini ve hukuku istismar etmekte ve namlusu millete çevrilmiş bir silaha dönüştürmektedir. Biz bu taşeronları, çukur teröründen, 15 Temmuz ihanetinden, 28 Şubat garabetinden ve daha sayısız millete karşı tezgah kurma girişimlerinden biliyor ve tanıyoruz.
Hadlerini, yetkilerini aşan, kendilerine sağlanan maddi ve idari mekanizmaları açıkça kötüye kullanan bu tip yapıları ve temsil makamında oturanları, milletin değerlerine sataşmamak, kirli networklere taşeronluk yapmamak konusunda uyarıyoruz.
Ne bizim, ne de milletimizin sapkın ilişkilere ve aileyi bitirme girişimlerine tahammülümüz vardır. Biz Türkiye’nin en büyük kamu görevlileri konfederasyonu Memur-Sen olarak, Kur’an’ın hükümlerine nefret suçu cümlesi gibi yansıtan (bilmediklerinden ya da bilmemeyi tercih ettiklerinden), bütün sapkın yönelimleri özendirmeye kalkışanları şiddetle kınıyor, 1 milyonu aşan üyemizle Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş tarafından okunan hutbenin içeriğini istisnasız doğru bulduğumuzu, sayın Erbaş’ın yanında olduğumuzu, Diyanet işleri Başkanlığı personelinin bütününe sapkınlığı özendirici faaliyetlerle mücadalelerine müteşekkir ve destekleyici olduğumuzu bir kere daha teyid ve ilan ediyoruz.
Yanı sıra, Ankara Barosu özelinde Diyanet İşleri başkanlığına, başkanına, personeline karşı saldırganca tutum içine giren, Anayasa ile belirlennmiş görevlerini ve kamu hizmeti sunma çabalarını engellemeye çalışan bütün kurum, kuruluş, kişi ve kesimlere karşı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile benzeri konularda denetim icra eden kurumlara ve yargıya başvuracağımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Saygılarımızla.